Tetikte Büyümek (Yasaklı Pera, 2001, Ankara)


sen!
daha işin başındaki
ve daha baharını yaşayan sen!
 
neler gördün
ve neler geçti başından

sen
kim olduğunu düşündün mü hiç,
nereden geldiğini
ve nereye gittiğini?
 
nasıl yaşadın şimdiye kadar
ve nasıl yaşayacaksın bundan sonra?

şimdi düşün,
iyi düşün: neler gördün
 
ve neler geçti başından.

sen tetikte büyüdün!

yaşayamadın çocukluğunu:
hep boğazında bir yumruk,
ağlayamadın bile doyasıya,
susturdular seni.

koklamak istedin bir kırçiçeğini,
söküp aldılar toprağından.
korku saldılar yüreğine...

ürkek bir kuş gibi
tetikte bıraktılar seni.

güneşte koşmak istedin,
doyasıya koşmak;
 
bir fırsatını kolladılar hep
şöyle bir kere düşmenin...

ihaneti 
ve ikiyüzlülüğü gördün:
kuşku saldılar içine

sen tetikte büyüdün!

kaldırdığın her taşın altında
iğrenç çıkarı gördün
ve en küçük bir mutluluk yakalayabildiğin zamanlar
içine bir avuç pislik attılar
ve sen
bir damla doğruluğu
bir parça temizliği
ve o evren kadar yüce sevgiyi
aradın umutsuzca.

şimdi,
bunalmışsın ve yüreğin kurşun gibi ağır,
bir tas zehirle
elveda mı diyeceksin dünyaya?
 
yoksa,
teslim mi olacaksın
ve kullanılacak mısın bir mal gibi?

sen
kim olduğunu düşündün mü hiç,
nereden geldiğini
ve nereye gittiğini?
 
nasıl yaşadın şimdiye kadar
ve nasıl yaşayacaksın bundan sonra?

o,
evrende noktadan daha az yer tutan dünyayı
düşündün mü hiç;
 
sen o noktanın içinde
ne kadar da yok gibisin!
 
o evren, seni yarattı...

şimdi,
küçüklüğünden mi korkuyorsun,
yoksa,
evreni yaratmaktan mı yeni baştan?

düşün yıldızları
güneşi
ve ayı:
duydun mu hiç
 
kemiklerine kadar işlediğini güneşin
ve en karanlık gecelerde
ışık saçan ay
seni tamamlayan bir parçan olmadı mı şimdiye kadar,
soluğun gibi?

ıssız bir gecede yıldızları görmedin mi
ve hiç okşamadılar mı seni yumuşak elleriyle?
 
ya da, dişin tırnağın olmadı mı toprak,
dağlar çağırmadı mı seni
ve bulutlara erişmek istemedin mi hiç,
içmek,
 
daha çok içmek için yağmuru?

hareketi duymadın mı
ta içinde yüreğinin,
varlığının ilerlediğini adım adım?
 
yaşlanıyorsun. ölüyorsun yavaş yavaş.
oysa seni yaşatan
açlığındır.

tetiktesin...
sen geleceği düşünüyorsun,
belki de hiç göremeyeceğin güzel günleri:
sen geleceğe açsın bir kurt gibi!

onlar geçici olana taparlar
ve yüzyıllar boyunca
kanla boyadılar dünyayı
 
tanrıları için
şimdi,
teslim mi olacaksın onlara?
 
daha mı çok yaşarsın,
ya da, daha mutlu mu olursun o zaman?

oysa ölümsüz olan
o evrensel doğrudan başka nedir ki
ve hareket onun içinde değil midir
ve görülen,
işitilen,
hissedilen
ne varsa seninle birlikte var olan
senin bir parçan olmadı mı
ve sen o tek ölümsüz olanı
yakalayabilmek için paçasından
direnmedin mi, sonuna kadar?

sen geleceğe açsın
ve büyüdün tetikte
ve aç olan
ne bir,
ne üç,
aç olan milyarlar
bekliyorlar tetikte:
ihaneti
 
ve ikiyüzlülüğü görüyorlar dört yanda...
onlar da geleceği düşünüyorlar
ve
 
belki de, hiç görmeyecekleri güzel günleri
ve direniyorlar sonuna kadar
ve yıkmak için geçici olanı
her gün çoğalıyor sayıları.

hayır! Yok olamaz yapacak bir şey! 
uzat ellerini yıldızlara, tut onları sıkıca,
bak güneş doğdu doğacak,
o, geleceğin büyük müjdecisi
bize
temiz, sıcak ve güzel günlerden sözediyor.
ellerin cayır cayır yansa da,
tut güneşi,
kucakla!

hayır, yok olamaz yapacak bir şey! 
bugün
 
yüreğini gönderdiğin o ülkede
bulanık olsa da sular,
ıslat dudaklarını testisinden
sana senden dost bildiklerinin.
al! bir yudum iç, canlan!
 
çok, ama çok şey var bugün yapacak!

(Mayıs-Eylül, 1975, Antalya)