ANKARA, 8 Şubat 2001
2005
yılında İstanbul’da yapılacak Uluslararası Mimarlar Birliği Kongresi teması
konusundaki görüş ve önerilerim aşağıdadır.
Bilgi
ve değerlendirmenize sunarım.
Saygılarımla,
Fatih Söyler
UIA 2005 İstanbul İçin Bir Öneri
Bundan bir yıl kadar önce yazdığım ve Mimarlık
Dergisi’nde de yayımlanan Mimarlar
Odası’nda Değişim İçin Manifesto başlıklı yazıda, mimarlığın küresel
düzeyde içinde bulunduğu duruma ilişkin şu
değerlendirmede bulunmuştum:
“Tüm dünyada mimarlığın
bir ‘kriz’ içinde olduğu söyleniyor, toplum içindeki konumu ve ‘hayatiyeti’
tartışılıyor. Gerçekten de, kullanıcı ile mimar arasındaki bağın koptuğu bir
mimarlık, toplu konut üreticilerinin, dev inşaat şirketlerinin kullanıcıların taleplerini
biçimlendirdiği bir mimarlık, seri üretim mekan tasarlayan bir mimarlık, mekanı
bir ‘tüketim malı’ haline getiren ve paketleyerek satan bir mimarlık, bahçe
içerisinde müstakil ev projelerinin yüzlercesini birden dergi ve bilgisayar
disketlerinde pazarlayan bir mimarlık, artık, bizim bildiğimiz, anladığımız
mimarlık olmaktan çıkmıştır. Mekana karşı böyle bir tutum, tüketim canavarı
haline getirilmiş bir toplumun, mimarlığı da tükettiği anlamına gelebilir mi?
‘Seç, beğen, al’ türü ev projesi dergi ve disketleri ülkemize de girdi, kitapevlerinde ve hiper marketlerde satılıyor. İçlerine bir göz atıp beğendiğiniz bir müstakil konutun projesinin ozalitlerini, UIA üyesi bir meslek örgütüne kayıtlı bir mimarın imzası ile birlikte temin edebilirsiniz kolayca. Ya da katalogdan seçtiğiniz bir konutu, üç-dört ay gibi kısa süre içinde göstereceğiniz arsaya inşa edip teslim edebilecek firmalar türedi. Çoktandır ilginç olaylar yaşanmaya başlandı, bu anlamda: Hazır konutların imar mevzuatına uygun bir şekilde inşa edilebilmesi sorunlu olmaya başladı. İlgili belediye ve meslek odalarından gerekli denetim ve onayların alınmasında içinden çıkılmaz tartışmalar yaşanır hale geldi. Yabancı mimarların tasarladığı bu konutların projelerine nasıl, ne şekilde onay verileceği tartışmaları var artık.
Hizmetlerin serbest dolaşımı alanında ülkeler arasındaki sınırların kaldırılması ile ilgili anlaşmalar, sözleşmeler yürürlüğe giriyor yavaş yavaş. Yabancı mimarlar, aslında ‘hizmetlerin serbest dolaşımı’ ile ilgili yasal düzenlemeyi beklemediler. Ne zamandır ülkemizdeler. ‘Şimdilik’ kaydı ile, ‘imzacılık’ yapan meslektaşlarımızı taşeron olarak kullanıyorlar. Ama bir süre sonra onlara ihtiyaçları kalmayacak, yerli taşeronları bir kenara atacaklar. Yalnız ülkemizde değiller elbet, başka gelişmekte olan ülkelere de hizmet ihraç ediyorlar, örneğin Lübnan’a. Beyrutlu meslektaşlar yakınıyorlar, bu yabancı mimarların nasıl kültürel değerleri hiç önemsemeden, tarihi ve doğal çevreyi umursamadan ve kendileriyle işbirliğine girmeksizin iş yaptıklarından.
UIA toplantılarında ve özellikle kuzey ülkelerinin mimar örgütlerince yayımlanan dergilerin sayfalarında karşılaşılan bir saptama var: Bu ülkelerde mimarlar, artık iş bulmakta güçlük çekiyorlar. Bu ülkelerde nüfus artışı büyük ölçüde durmuştur. Hatta bazılarının nüfusu azalma eğilimine girmiştir. Mevcut konut stoklarında fazlalık vardır ve daha ötesi, gerekli iyileştirmeler de tamamlanmıştır. Ancak dev organizasyonlar halinde çalışan mimarlık büroları, yine dev yatırımların proje yöneticiliğini üstlenmekte ve emek yoğun değil, sermaye yoğun olarak büyümeyi hedeflemektedirler... Küçük bürolar, özellikle ‘tek başına’ mimarlık yapmaya çalışan mimarların kurduğu mimarlık büroları giderek ezilmekte, yok olmaktadırlar. Bu bürolar, restorasyon, renovasyon, tadilat, dekorasyon, hatta bahçe tasarımı işleri ile yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Mimar örgütlerinin dergileri, artık yurt dışında hangi ülkede ne işler olduğu, bu işleri almak için kimlerle temas kurulması gerektiği ve benzeri bilgiler veriyor üyelerine. Özellikle güney ülkelerinin yüksek taleplerine ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyüme potansiyellerine göz dikmiş durumdadırlar.”
Özetle, mimarlık, son çeyrek yüzyıl içinde, giderek
artan bir şekilde, kriz yaşıyor. Mimarlar daha az iş buluyor. Mimarlar arasında
işsizlik yaygınlaşıyor. Mimarlar daha az kazanıyor. Mimarlık dışı işler yapan
mimar sayısı artıyor. Mimarlar toplum içinde giderek daha az “saygı” görüyor.
Elbette bu krizin karakteristik özellikleri,
yalnızca mimarlık alanında görülmüyor. Diğer serbest meslek alanlarında da
böylesi bir sendromu görmek mümkündür. Hizmetler sektörünün, küresel değişimden
ve bu değişimin özellikle “yeni dünya düzeni” ekseninden etkilenmesi son derece
doğaldır. Çünkü, hem uluslararası anlaşmalar, hem de bu anlaşmaların yansıdığı
hukuksal ve teknik düzenlemeler, yeni dünya düzenine uyum için ilk etapta “mal
ve hizmetleri”ele almıştır. Mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını
kolaylaştırıcı ve standart geliştirici düzenlemeler, hem Dünya Ticaret
Örgütü’nün çalışmalarında olduğu gibi uluslararası düzeyde, hem de ilgili
hükümetlerce “yerel uyum” düzeyinde yapılmaktadır.
Habitat II, aslında, 70’li yılların sonlarından
itibaren küresel düzeyde yaşanmakta olan bir toplumsal-ekonomik dönüşümün, yeni
dünya düzeninin, uluslararası ortak kabulünü ilân etmişti. Habitat II’nin resmi
söylemi, artık “sosyal devlet” anlayışı ile konut ve kentleşme sorunlarının
üstesinden gelinemediğini, artık yeni bir tür devletin kurulacağını açıkça dile
getiriyordu. Yeni dünya düzeni, sermayenin globalleşmesi doğrultusunda,
özelleştirmeyi, devletin küçültülmesini öngörüyordu. Eğer devlet, liberal
ekonomik sisteme uyum sağlayacaksa, kamu yatırımlarını en aza indirmeli,
sağlık, eğitim, konut gibi toplumsal ihtiyaçlara bütçeden ayrılan payı
düşürmeliydi. Devletin kaynaklarının bu alanlardan çekilmesiyle oluşacak
boşluğu, teşvik edilecek yerelleşme ile birlikte, sivil toplum örgütlerinin
doldurması hedefleniyordu. Bireylerin, yerel yönetimlerin ve sivil toplum
örgütlerinin yapabilir kılınması, finansman, altyapı, arsa sağlanması ve
örgütlenme kolaylıkları ile, toplumun kendi konutunu (..okulunu, sağlık
ocağını, hastanesini vb.) kendinin yapması ve kendi kentsel çevresinin kendinin
yaratması amaçlanıyordu.
Modernizm, eski dünya düzeninin, yani, “sosyal
devlet”in mimari üslubuydu. Ama mimarlar yeni dünya düzeninin üslubunu henüz
bulamadılar. Bulmaları da zaman alacağa
benziyor, çünkü “liberal devlet” bütün kurumlarıyla yerine yerleşemedi bir
türlü ve rahatça yerleşebileceği de hâlâ kuşkulu. Mimarlar, ortak kabullerde
biraraya gelemiyor, mimari akımlar, yazlık moda gibi, bir anda tüketiliyor.
Mimarlar bir arayış içerisinde, ama, çıkış yolu bulamıyorlar. Pragmatik
toplumun pragmatik mimarlık dünyasında “eski ustaların” sayısı ve etkileri
azalıyor, salonları dolduran mevsimlik “yıldız”ların sayısı ise artıyor.
Kanımca, tüm bunlar, gerçek hayatımız,
yaşadıklarımız, özellikle “kuzey-güney” çelişkisinin, “sosyal devlet”
ilkesinden, planlı kalkınmadan, planlı kentleşmeden vazgeçen bir toplumun
sancılarının en yoğun yaşandığı bir kentte, özellikle Habitat II’nin
gerçekleştiği bir kentte yapılacak olan bir UIA kongresinin şu ana temasının
alt başlıkları olabilir: “Çağın Değişim Sürecinde Toplum ve Mimarlık:
Arayışlar”