Yelkenliye Mektuplar (Yasaklı Pera, 2001, Ankara)

YAŞLI TEKNE

bir ihtiyar denizciyi anımsattın bana
sen,
küçücük,
yaşlı tekne…

o,
bizler demişti bir Macar’a
kardeşiz
ve bizler için ev
dünyanın şurası ya da burasıdır

bir İtalyan’la
şarabını paylaşmıştı şarkılar söyleyerek
ve katığını,
ekmeğini bölüşmüştü bir Romen’le

sen
küçücük
yaşlı tekne,
haberin var mı,
dün o Macar yine buradaydı
sorup duruyordu ihtiyar denizciyi
ve diyordu ki:
benim evim
dünyanın her yerinde
ekmeğini paylaştığım
insanların yanıdır

(1975)

YELKENLİYE MEKTUPLAR

(I)

artık sınır tanımıyorum
bunu bana bir yelkenli öğretti
sınır tanımıyorum
artık,
kim ayırabilir
evrenin çocuklarını?

(Haziran, 1975)

(II)

denizde
bir yelkenli
gi
      di
            yor yelkenli,
(benden almış haberi)
ge
      li
            yor yelkeni,
(bana haber getiriyor)

çağırıyor
yelkenli
ge
      li
            yo
                  rum yelkenli!
(beni al yanına)
gi
      di
            yo
                  rum yelkenli!
(beni almış üstüne)

denizde
bunların hepsi!

(Haziran, 1975)

(III)

bir gün
duyarsan beni
bir yelkenlinin dümeninde görülmüş son defa, diye
üzülme!

bil ki
mutluyum!
ve bil ki,
seninleyim hep!

(temmuz, 1975)

(IV)

o ‘bir gün’ geliyor
o zaman, hareket ani olacak.
bunu biliyorum.
yaşamak gibi.

ama şimdi,
rüzgâr dindi
ve yıldızlar varken
deniz
unutuluverdiyse eğer…

oysa
yine yaşamak gibi
biliyorum tartılamayacağını
ve ölçülemez heyecanının karmaşıklığı içinde
ne kadar dalgalıdır deniz!

o, evrene sevdalıdır
evren
yelkenli gibidir gönlünde,
yelkenli de evren gibi
ve o tanır rüzgârı
ve yıldızları
ve toprağı
ve hepsiyle
her gece
bir şeyler söyleşir:
bazen bir bulut olur;
uçar göklerde,
bazen yağmur olur, dökülür.
ve o her zaman sevdalıdır.

şimdi,
unutulduysa eğer
yelkenlinin bir parça boyası
ya da ahşabından bir kıymık
dalgalarına hep takılı kalacak
ve o hep özleyecek,
özleyecek…
ve yüreğini dolduran bir sevinçle
coşkun,
gözleri yaşlı
ama mutlu olacak
haberini alırsa yelkenlinin
bayram dolu bir limandan…

oysa, bir gün,
rüzgâr akıverince doludizgin,
evet! bir gün…
bir gün…

çünkü, kimse kimseyi
unutabilir mi istese de,
gerçekten sevdiyse eğer?
ve rüzgârdan yana dilek,
işte o,
kocaman bir özlemdir
yüreklerde.


(Eylül 1975)