2011, Ürgüp: Dejavu...


Fatih Söyler

Son iki-üç aydır Kapadokya ile ilgili yöreden gelen bazı uyarılar ve ihbarlar üzerine çalışmalar yapıyorduk. Bu eşsiz, doğa harikası bölgenin hemen her yerinde tarihi, doğal ve kültürel mirası tahrip eden yapılaşmaların olduğu biliniyordu. Bu tahribata ilişkin gözlemler yapmak, ilgilileri uyarmak ve gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak üzere çeşitli disiplinlerden uzmanların da katkıları sağlanarak bir gözlem ve değerlendirme raporu hazırlığı içindeydik.

Merkez Yönetim Kurulu 41. Dönem Olağanüstü Genel Kurulu’nun Ürgüp’te yapılması kararını bildirince, hep birlikte, adeta konu üzerine gidiyormuş gibi hissettik. Delegasyonumuzun yaptığı hazırlık toplantılarında, Kapadokya’daki tahribata dikkat çeken bir metnin Genel Kurul sonuç bildirisinde yer alması gerektiği dile getirildi.

Ankara Şubesi delegeleri bu Olağanüstü Genel Kurula hazırlıklarını iki aşamada gerçekleştirdiler. Gündemin belirlenmesi öncesinde yapılan değerlendirme toplantısında, Merkez Yönetim Kurulu’nca gündeme alınması düşünülen konular üzerinde çalışmalar yapmak üzere oluşturulan komisyonların önerileri üzerinde tartışıldı ve ortaya çıkan eğilimlerimiz, farklı görüşlerle birlikte, Merkez Yönetim Kurulu’na iletildi. Delegasyonumuzun yaptığı ikinci toplantıda ise kesinleşen gündem ve bu gündem çerçevesinde önerilen yönetmelik değişiklikleri üzerinde tartışıldı.

Özet olarak şu saptamaları yaptık:

MYK gündemi hazırlarken Şubemizin önerilerini dikkate almış, ayrıca ilk oturumda ülkemizin ve meslek ortamımızın sorunlarının değerlendirileceği bir gündem maddesi de eklemişti.

İkinci konu olağan genel kurulların her yıl (bir dönem içinde bir seçimli, bir mali ve idari konularda) yapılmasını öneriyordu ki, bu Şubemizin de desteklediği bir öneriydi.

Üçüncü konu haksız rekabet ve imzacılık sorununu dikkate alarak getirilen SMM yönetmeliğindeki değişiklikti, ki delegasyonumuz bu değişikliğin sorunu giderebilecek nitelikte olmadığına işaret etti.

Bir diğer konu yarışmalar düzenimizi ele alıyordu. Bilindiği gibi Odamızın yarışmalar yönetmeliği, kamu kurum ve kuruluşlarının açacağı yarışmalarda Kamu İhale Kanunu (KİK) çerçevesinde hazırlanan yönetmelik geçerli olduğu için artık kullanılamaz duruma gelmişti. Odamızın hiç değilse kamu kesimi dışından gelecek yarışma taleplerini karşılamak üzere bir düzenek oluşturması gerekiyordu. Bu konuda MYK toplantılarında ve Merkez Danışma Kurulunda daha önce görüşlerimizi dile getirmiş, Odamızın KİK’e bağlı yönetmeliği daha iyi çalıştırmak, Avrupa Birliği direktifleri ve uygulamalarının dikkate alınarak kamu kesiminin daha fazla yarışma açmasını sağlamak üzere girişimlerde bulunmasını önermiştik. Bir diğer uyarımız ise, yarışmalarda olumsuzluklar var ise, Odamızın bundan böyle “boykot” ve “onur kuruluna verme” gibi önlemlerden artık vazgeçmesi gerektiğiydi. Meslek örgütlerinin uygun görmediği yarışmalarda Uluslararası eğilim, ilgili meslek örgütünün o yarışmaya katılmamayı tavsiye etmesi ve uyarıya karşın açılan yarışmanın sonuçlarından ilgili meslek örgütünün herhangi bir sorumluluğu olmayacağını bildirmesi şeklindedir. Bu yöntemin Odamızca da uygulanabileceğini açıkladık. Delegasyonumuz hazırlanana taslak metinde bazı uyarılarımızın dikkate alındığını, ancak yönetmelik taslağının kentsel tasarıma, yapı sektöründe yer alan diğer disiplinlere, yapı-kentsel tasarım-çevre tasarımı-iç mimarlık bütünlüğüne (yönetmeliğin resmi gazetede yayınlanamama veya yayınlansa bile iptal tehlikesi nedeniyle) uzaktan bakmayı tercih ettiğini gördü.

Beşinci konu Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Yönetmeliğinde yapılacak küçük bir değişiklik idi ve esas olarak ÇED raporu almış proje ve yapıların değerlendirmeye alınıp alınmayacağı ile ilgiliydi. Esas olarak elbette kente ve kentsel çevreye olumsuz etkileri olacak yapıların bir de Oda’dan bir ödüllendirme alması beklenemez. Ancak, ÇED raporları her zaman projeye ilişkin verilmiyor. ÇED raporları çoğu kez tasarım özgürlüğünün son derece sınırlı olduğu, kente ve kentsel çevreye adeta ihanet eden plansızlık ve hatta düşüncesizlikle zedelenmiş, mimarı rant teknisyenliğine indirgeyen kayıtlarla ve plan notlarıyla belirlenmiş bir yaklaşımla oluşturulmuş imar düzenine ilişkin olabiliyor. Meslektaşlarımızın bu olumsuzlukları en aza indirmeye çalışan tasarımları gerçekleştirmeye çalıştıkları durumlarla da karşılaşıyoruz.

Son gündem maddesi ise Kahramanmaraş Temsilciliğinin (halen Adana Şubesine bağlı) Şube olmasına ilişkindi. Bu konuda delegasyonumuzda olumlu görüş bildirenlere karşın, karşı görüş belirtenler, Odamızın şube olsun, temsilcilik olsun, pek çok biriminde yaşanan olumsuzlukları dikkate alarak örgütlenmemizin dikkatlice ele alınması için ciddi şekilde masaya yatırılması gerektiğini dile getirdiler.

Olağanüstü Genel Kurulun ilk gününde ülke gündemi ve bu gündem çerçevesinde mesleki sorunlarımız üzerine görüşler dile getirildi, ki bu son derece yararlı olmuştur. Olağan genel kurulların her yıl yapılması önerisi ikinci günün ilk oturumunda ele alındı ve hem komisyonda, hem de delegeler arasında aykırı görüşler olmasına karşın, Genel Kurulun büyük çoğunluğunca kabul gördü.

Sonraki oturum haksız rekabet ve imzacılığa çare olarak önerilen SMM Yönetmeliğindeki değişiklik üzerine oldu. Genel Kurul bu öneri üzerinde genel görüşme açılmasını kabul etmedi ve önerinin maddelerine geçme olanağı da ortadan kalktığından konu birkaç dakika içinde düştü. Bu gelişmede Genel Kurul Komisyonunun üyelerinin büyük çoğunluğunun değişikliği uygun görmediğinin belirtilmesinin etkisi mutlaka vardır. Ancak Genel Kurul delegeleri sorunun mimarı sınırlayan yaptırımlarla çözülemeyeceği konusunda zaten, neredeyse, hemfikirdiler. Keşke, dedim, MYK gündemin bu maddesini “haksız rekabet üzerine tartışma ve SMM yönetmeliğinde değişiklik” olarak yazsa idi. Olağanüstü genel kurullarda gündemde değişiklik yapılamıyor. Ne yazık ki bu nedenle asıl konumuz olan haksız rekabeti tartışamadık bile.

Yarışmalar Yönetmeliği gündeme geldiğinde önceki oturumun moral bozukluğunun etkisini Divan’ın tutumunda görmeye başladık. Komisyonun sözcü olarak seçtiği delege yerine başka bir İstanbul delegesinin sözcülük yapmaya başlaması ve Divan’ın müdahale etmemesi, bu oturumda başlayan gerilimin, belki önemsiz, ama ilk işareti oldu. Ancak Komisyonun taslakta pek çok değişiklik yaptığı ve hatta taslağa yeni maddeler ekleyip bazı maddeleri tamamen değiştirdiği bilgisi gelince, Genel Kurul salonunda itirazlar yükselmeye başladı. Onlarca madde ve alt maddeden oluşan bir tasarının bütününü göremeyen delegeler, bütünü üzerinde tartışma yeteneğini kaybettiklerini belirttiler. Antalya Şubesi delegeleri alternatif bir öneri getirdiklerini ve basılı olarak Genel Kurulda dağıttıklarını söyleseler de, Divan kendisini sözcü addeden Komisyon delegesinin belirttiği görüşlere itibar etti. Bu sözcü, gelen önergeler hakkında Komisyon görüşü soruldukça Komisyon üyelerine sormadan, danışmadan, “uygun görmüyoruz” dedikçe salon karıştı ve itirazlar yükseldi. Tasarının geneli üzerinde tartışma, salondan yükselen usul itirazları arasında Divan tarafından tamamlatıldı ve maddelere geçilmesi oyçokluğu ile kabul edildi.

Maddeler üzerinde görüşmeler açıldığında Komisyon sözcüsü, diğer üyeler karşı tavrını -görüş sormadan- sürdürdükçe, Komisyon sandalyeleri boşalmaya başladı. Komisyonu terk eden üyeler salona indiler ve hem usul, hem içerik itirazlarını salondan sürdürmeye başladılar.
Önergeleri dikkate alınmayan ve tüm usul ve içerik itirazları reddedilince salonu terk eden Antalya Şubesi delegelerini, maddeler tartışıldıkça, söz verilemeyen, önerileri tartışılmayan, usul itirazları kabul görmeyen başka delegeler de takip etti.

Elbette sonunda Odamızın bir yarışmalar yönetmeliği olacaktı. Süremiz dardı. Akşamın geç saatlerine kadar da olsa bu gündem maddesi sonuçlandırılmalıydı. Divan işi süratlendirmeye karar vermiş olmalı ki, tasarının maddelerinin okunmasından vazgeçtiler ve sadece maddelerin numaralarının okunmasını ve “kabul edenler, etmeyenler, oyçokluğuyla kabul edilmiştir” klişe sözcüklerini, salondaki gülüşmelere karşın, sonuna kadar sürdürdüler. İş yürürlük maddesine gelince, resmi gazetede yayınlanacağı tarihten vazgeçildi ve Genel Kurulun tarihi önerildi. Tasarının gerekçesinde “mevcut yönetmeliğin resmi gazetede yayımlanmadığının ve bu nedenle hukuken geçersiz olduğu belirtildiği” anımsatıldığında da bu doğru olsa bile gerekçenin değiştirilebileceği söylendi ve böylece Odamız “yarışmalar” gibi son derece önemli bir konuda demokratik olmayan yöntemlerle, her an iptal edilebilir bir yönetmeliğe sahip oldu.

Son oturumda Kahramanmaraş Temsilciliği’nin Şube olması konusu tartışmaya açıldığında Ankara Şubesi üyesi bir delegenin son derece nazik, içten, ama azıcık eleştiri içeren konuşmasına gösterilen tahammülsüzlük, son derece üzücüydü. Bu konuda yaptığım konuşmada “yeni demokrasi anlayışı artık bu sanırım” dedim, “…artık amaca ulaşmak için her yolun mubah sayıldığı bir dünyada yaşıyoruz.”

Mimarlar Odası demokratik gelenekleri diğer pek çok kuruma, örgüte örnek olan bu meslek odasıdır. Böyle bilirdik. Bu düşünce, en azından bende, ilk kırılmasını 1995 yılının Mart ayında, yine Ürgüp’te yapılan Olağanüstü Genel Kurulu’nda yaşatmıştı. O zaman MYK tarafından önerilen meslek yasası tasarısının kabul edilmemesi üzerine aldığım tepkiler ürkütücüydü.

Ürgüp, artık, Oda tarihinde sıkça anılacak bir isim haline geldi. 2011 Ürgüp Olağanüstü Genel Kurulu, başka konuları gündemine almış olsa da, en az 1995 Olağanüstü Genel Kurulu kadar tartışmalı, üzerinde konuşulan bir genel kurul olacak.

Oda içi demokrasimizi, demokratik geleneklerimizi, yaptıklarımızı ve yapamadıklarımızı daha fazla irdelemek, hatta acımasızca eleştirmek, özeleştiride bulunmak zorundayız. Yoksa, tekrar tekrar yaşadıklarımız karşısında “deja vu” bile diyemeyeceğimiz günler çok yakındır.