Fatih Söyler
Son iki-üç aydır Kapadokya ile ilgili yöreden gelen bazı uyarılar ve
ihbarlar üzerine çalışmalar yapıyorduk. Bu eşsiz, doğa harikası bölgenin hemen
her yerinde tarihi, doğal ve kültürel mirası tahrip eden yapılaşmaların olduğu
biliniyordu. Bu tahribata ilişkin gözlemler yapmak, ilgilileri uyarmak ve
gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak üzere çeşitli disiplinlerden uzmanların
da katkıları sağlanarak bir gözlem ve değerlendirme raporu hazırlığı
içindeydik.
Merkez Yönetim Kurulu 41. Dönem Olağanüstü Genel Kurulu’nun Ürgüp’te
yapılması kararını bildirince, hep birlikte, adeta konu üzerine gidiyormuş gibi
hissettik. Delegasyonumuzun yaptığı hazırlık toplantılarında, Kapadokya’daki
tahribata dikkat çeken bir metnin Genel Kurul sonuç bildirisinde yer alması
gerektiği dile getirildi.
Ankara Şubesi delegeleri bu Olağanüstü Genel Kurula hazırlıklarını iki
aşamada gerçekleştirdiler. Gündemin belirlenmesi öncesinde yapılan
değerlendirme toplantısında, Merkez Yönetim Kurulu’nca gündeme alınması
düşünülen konular üzerinde çalışmalar yapmak üzere oluşturulan komisyonların
önerileri üzerinde tartışıldı ve ortaya çıkan eğilimlerimiz, farklı görüşlerle
birlikte, Merkez Yönetim Kurulu’na iletildi. Delegasyonumuzun yaptığı ikinci
toplantıda ise kesinleşen gündem ve bu gündem çerçevesinde önerilen yönetmelik
değişiklikleri üzerinde tartışıldı.
Özet olarak şu saptamaları yaptık:
MYK gündemi hazırlarken Şubemizin önerilerini dikkate almış, ayrıca ilk oturumda
ülkemizin ve meslek ortamımızın sorunlarının değerlendirileceği bir gündem
maddesi de eklemişti.
İkinci konu olağan genel kurulların her yıl (bir dönem içinde bir seçimli,
bir mali ve idari konularda) yapılmasını öneriyordu ki, bu Şubemizin de
desteklediği bir öneriydi.
Üçüncü konu haksız rekabet ve imzacılık sorununu dikkate alarak getirilen
SMM yönetmeliğindeki değişiklikti, ki delegasyonumuz bu değişikliğin sorunu
giderebilecek nitelikte olmadığına işaret etti.
Bir diğer konu yarışmalar düzenimizi ele alıyordu. Bilindiği gibi Odamızın
yarışmalar yönetmeliği, kamu kurum ve kuruluşlarının açacağı yarışmalarda Kamu
İhale Kanunu (KİK) çerçevesinde hazırlanan yönetmelik geçerli olduğu için artık
kullanılamaz duruma gelmişti. Odamızın hiç değilse kamu kesimi dışından gelecek
yarışma taleplerini karşılamak üzere bir düzenek oluşturması gerekiyordu. Bu
konuda MYK toplantılarında ve Merkez Danışma Kurulunda daha önce görüşlerimizi
dile getirmiş, Odamızın KİK’e bağlı yönetmeliği daha iyi çalıştırmak, Avrupa
Birliği direktifleri ve uygulamalarının dikkate alınarak kamu kesiminin daha
fazla yarışma açmasını sağlamak üzere girişimlerde bulunmasını önermiştik. Bir
diğer uyarımız ise, yarışmalarda olumsuzluklar var ise, Odamızın bundan böyle
“boykot” ve “onur kuruluna verme” gibi önlemlerden artık vazgeçmesi
gerektiğiydi. Meslek örgütlerinin uygun görmediği yarışmalarda Uluslararası
eğilim, ilgili meslek örgütünün o yarışmaya katılmamayı tavsiye etmesi ve uyarıya
karşın açılan yarışmanın sonuçlarından ilgili meslek örgütünün herhangi bir
sorumluluğu olmayacağını bildirmesi şeklindedir. Bu yöntemin Odamızca da
uygulanabileceğini açıkladık. Delegasyonumuz hazırlanana taslak metinde bazı
uyarılarımızın dikkate alındığını, ancak yönetmelik taslağının kentsel tasarıma,
yapı sektöründe yer alan diğer disiplinlere, yapı-kentsel tasarım-çevre
tasarımı-iç mimarlık bütünlüğüne (yönetmeliğin resmi gazetede yayınlanamama
veya yayınlansa bile iptal tehlikesi nedeniyle) uzaktan bakmayı tercih ettiğini
gördü.
Beşinci konu Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri Yönetmeliğinde yapılacak
küçük bir değişiklik idi ve esas olarak ÇED raporu almış proje ve yapıların
değerlendirmeye alınıp alınmayacağı ile ilgiliydi. Esas olarak elbette kente ve
kentsel çevreye olumsuz etkileri olacak yapıların bir de Oda’dan bir
ödüllendirme alması beklenemez. Ancak, ÇED raporları her zaman projeye ilişkin
verilmiyor. ÇED raporları çoğu kez tasarım özgürlüğünün son derece sınırlı
olduğu, kente ve kentsel çevreye adeta ihanet eden plansızlık ve hatta
düşüncesizlikle zedelenmiş, mimarı rant teknisyenliğine indirgeyen kayıtlarla
ve plan notlarıyla belirlenmiş bir yaklaşımla oluşturulmuş imar düzenine
ilişkin olabiliyor. Meslektaşlarımızın bu olumsuzlukları en aza indirmeye
çalışan tasarımları gerçekleştirmeye çalıştıkları durumlarla da karşılaşıyoruz.
Son gündem maddesi ise Kahramanmaraş Temsilciliğinin (halen Adana Şubesine
bağlı) Şube olmasına ilişkindi. Bu konuda delegasyonumuzda olumlu görüş
bildirenlere karşın, karşı görüş belirtenler, Odamızın şube olsun, temsilcilik
olsun, pek çok biriminde yaşanan olumsuzlukları dikkate alarak örgütlenmemizin
dikkatlice ele alınması için ciddi şekilde masaya yatırılması gerektiğini dile
getirdiler.
Olağanüstü Genel Kurulun ilk gününde ülke gündemi ve bu gündem çerçevesinde
mesleki sorunlarımız üzerine görüşler dile getirildi, ki bu son derece yararlı
olmuştur. Olağan genel kurulların her yıl yapılması önerisi ikinci günün ilk
oturumunda ele alındı ve hem komisyonda, hem de delegeler arasında aykırı
görüşler olmasına karşın, Genel Kurulun büyük çoğunluğunca kabul gördü.
Sonraki oturum haksız rekabet ve imzacılığa çare olarak önerilen SMM
Yönetmeliğindeki değişiklik üzerine oldu. Genel Kurul bu öneri üzerinde genel
görüşme açılmasını kabul etmedi ve önerinin maddelerine geçme olanağı da
ortadan kalktığından konu birkaç dakika içinde düştü. Bu gelişmede Genel Kurul
Komisyonunun üyelerinin büyük çoğunluğunun değişikliği uygun görmediğinin
belirtilmesinin etkisi mutlaka vardır. Ancak Genel Kurul delegeleri sorunun
mimarı sınırlayan yaptırımlarla çözülemeyeceği konusunda zaten, neredeyse,
hemfikirdiler. Keşke, dedim, MYK gündemin bu maddesini “haksız rekabet üzerine
tartışma ve SMM yönetmeliğinde değişiklik” olarak yazsa idi. Olağanüstü genel
kurullarda gündemde değişiklik yapılamıyor. Ne yazık ki bu nedenle asıl konumuz
olan haksız rekabeti tartışamadık bile.
Yarışmalar Yönetmeliği gündeme geldiğinde önceki oturumun moral
bozukluğunun etkisini Divan’ın tutumunda görmeye başladık. Komisyonun sözcü
olarak seçtiği delege yerine başka bir İstanbul delegesinin sözcülük yapmaya
başlaması ve Divan’ın müdahale etmemesi, bu oturumda başlayan gerilimin, belki
önemsiz, ama ilk işareti oldu. Ancak Komisyonun taslakta pek çok değişiklik
yaptığı ve hatta taslağa yeni maddeler ekleyip bazı maddeleri tamamen
değiştirdiği bilgisi gelince, Genel Kurul salonunda itirazlar yükselmeye
başladı. Onlarca madde ve alt maddeden oluşan bir tasarının bütününü göremeyen
delegeler, bütünü üzerinde tartışma yeteneğini kaybettiklerini belirttiler.
Antalya Şubesi delegeleri alternatif bir öneri getirdiklerini ve basılı olarak
Genel Kurulda dağıttıklarını söyleseler de, Divan kendisini sözcü addeden
Komisyon delegesinin belirttiği görüşlere itibar etti. Bu sözcü, gelen
önergeler hakkında Komisyon görüşü soruldukça Komisyon üyelerine sormadan,
danışmadan, “uygun görmüyoruz” dedikçe salon karıştı ve itirazlar yükseldi.
Tasarının geneli üzerinde tartışma, salondan yükselen usul itirazları arasında
Divan tarafından tamamlatıldı ve maddelere geçilmesi oyçokluğu ile kabul
edildi.
Maddeler üzerinde görüşmeler açıldığında Komisyon sözcüsü, diğer üyeler
karşı tavrını -görüş sormadan- sürdürdükçe, Komisyon sandalyeleri boşalmaya
başladı. Komisyonu terk eden üyeler salona indiler ve hem usul, hem içerik
itirazlarını salondan sürdürmeye başladılar.
Önergeleri dikkate alınmayan ve tüm usul ve içerik itirazları reddedilince
salonu terk eden Antalya Şubesi delegelerini, maddeler tartışıldıkça, söz
verilemeyen, önerileri tartışılmayan, usul itirazları kabul görmeyen başka
delegeler de takip etti.
Elbette sonunda Odamızın bir yarışmalar yönetmeliği olacaktı. Süremiz
dardı. Akşamın geç saatlerine kadar da olsa bu gündem maddesi
sonuçlandırılmalıydı. Divan işi süratlendirmeye karar vermiş olmalı ki,
tasarının maddelerinin okunmasından vazgeçtiler ve sadece maddelerin numaralarının
okunmasını ve “kabul edenler, etmeyenler, oyçokluğuyla kabul edilmiştir” klişe
sözcüklerini, salondaki gülüşmelere karşın, sonuna kadar sürdürdüler. İş
yürürlük maddesine gelince, resmi gazetede yayınlanacağı tarihten vazgeçildi ve
Genel Kurulun tarihi önerildi. Tasarının gerekçesinde “mevcut yönetmeliğin
resmi gazetede yayımlanmadığının ve bu nedenle hukuken geçersiz olduğu belirtildiği”
anımsatıldığında da bu doğru olsa bile gerekçenin değiştirilebileceği söylendi
ve böylece Odamız “yarışmalar” gibi son derece önemli bir konuda demokratik
olmayan yöntemlerle, her an iptal edilebilir bir yönetmeliğe sahip oldu.
Son oturumda Kahramanmaraş Temsilciliği’nin Şube olması konusu tartışmaya
açıldığında Ankara Şubesi üyesi bir delegenin son derece nazik, içten, ama
azıcık eleştiri içeren konuşmasına gösterilen tahammülsüzlük, son derece
üzücüydü. Bu konuda yaptığım konuşmada “yeni demokrasi anlayışı artık bu
sanırım” dedim, “…artık amaca ulaşmak için her yolun mubah sayıldığı bir
dünyada yaşıyoruz.”
Mimarlar Odası demokratik gelenekleri diğer pek çok kuruma, örgüte örnek
olan bu meslek odasıdır. Böyle bilirdik. Bu düşünce, en azından bende, ilk
kırılmasını 1995 yılının Mart ayında, yine Ürgüp’te yapılan Olağanüstü Genel
Kurulu’nda yaşatmıştı. O zaman MYK tarafından önerilen meslek yasası
tasarısının kabul edilmemesi üzerine aldığım tepkiler ürkütücüydü.
Ürgüp, artık, Oda tarihinde sıkça anılacak bir isim haline geldi. 2011
Ürgüp Olağanüstü Genel Kurulu, başka konuları gündemine almış olsa da, en az
1995 Olağanüstü Genel Kurulu kadar tartışmalı, üzerinde konuşulan bir genel
kurul olacak.
Oda içi demokrasimizi, demokratik geleneklerimizi, yaptıklarımızı ve
yapamadıklarımızı daha fazla irdelemek, hatta acımasızca eleştirmek,
özeleştiride bulunmak zorundayız. Yoksa, tekrar tekrar yaşadıklarımız
karşısında “deja vu” bile diyemeyeceğimiz günler çok yakındır.